Sessizliğine o çıkışlar ne güzeldi.
Bir deniz görünümü kadar sonsuz bozkır
ve hoyrat bir ışık dalgası...
Menekşe iç geçirir, böcekler hışırdar
ve suskunluk...
menekşenin ağlaması...
.....
Ne yaparsın ki ilkbaharla birlikte,
yağmurlar örseler çiçekleri Kaf dağında.
Fakat insanoğlu aşşağlık !
Hep yüksek perdeden bakarlar aleme.
Menekşeler çaresiz,
ve yılan zehrinden, muzdarip
.....
Kuru gürültüden ibaret insan kalabalığı
ve insansız bozkırlar.
Oysa; kandan ve çamurdan yoğrulmuş birilerinde,
sessiz alevin ışığı hiç sönmedi içinde...
Üstelik o mavi ışıltıyı da korudu gözler.
Biraz esrik, biraz kavgacı
ve şen-şakrak çocuk gülüşünü,
O candan konuşkanlığını...
.....
Ve bir gece uyandı aldanışından.
Tanrım dedi:
Ne küstahça bir yazgıdır ki,
bir yandan cellat, ötede menekşe...
.....
Artık fırlatıp atıyorum yüzlerine,
acıya ve öfkeye bulanmış, demirden bir şiiri...
.....
Başı bozuk yıllarda doğum sancısı çekenler,
hatırlamazlar yürüdükleri Arnavut kaldırımları...
Ben İstanbul?un korkunç yıllarının çocuğu,
gücüm yok hiçbir şeyi unutmaya...
17 ocak 2006
a.ö.s. / İstanbul
Oy Ver :
Site Map |
Arsiv |
GoogleBot |
Google |
xml |
dizi |
Webmaster |
Aşk |
xml |
Rss |
- Resimler -
Oyun -
Hadisler -
Dizi -
Geyik -
- Ataturk -
Kaybolan Yıllar -
Sohbet -
Yemek Zamanı -
Komik -
-
Google -
Smf -
vBulletin -
Cep Tel. -
Duyurular -
Secme -
konular-
Son Mesajlar-
Son Konular-
aşk arşivi-
seo arşivi-
Site Arşiv-
Site Haritası-
Video-
Sitemaps txt-
metacafe-
domain sorgula-
Kültür -
Msn Anlık İleti-