SEVGİLİYE MEKTUP -1
İNCE BİR SİTEM...
Şimdi bir deniz misali yalnızım...
Üzerinde martıların amaçsızca kanat çırptığı...
Mavisine hüznümün karıştığı dalgalar kadar kimsesiz...
Issız bir yelkenli gibi yapayalnız.
Bir esintinin merhametine kalmış ümitsiz bir ümitle
sahilden sahile sürüklenir bedenim.
Köz olmuş, kör olmuş yüreğim
yıkanır yokluğunun koyu hasret bezeli limanında.
Can çekişir benliğim
sensizliğin damla damla ıslattığı sahil kayalıklarında.
Engin mavinin tükenmezliğine dalıp gider
hoyrat bakışlı gözlerim.
Seni arar, seni ister aslında gelmeyeceğini bile bile.
Şimdi martıların çılgınca ötüşlerine karışır suskunluğum.
Kıskanır kışkırtan gülüşlerini ...
Ve boyun büker günden güne
içinde ördüğü çaresizliğin demir parmaklıklarına.
SOLGUN YANIM...
Oy karşılıksız sevdam oyy...
ne çok mutsuzluk ektin yorgun kalbimin orta yerine...
ne çok yaprak döktürdün sevdamın sensiz gülistanına...
Seni senle veya sensiz sevmenin farkını bilir misin sevgili?
Cevabı öyle ağır, öyle derin, öyle kocaman ki mecal yetmez anlatmaya.
Artık sana ve hayata inat susar her yanım.
Dağılmış bir ömrün dili olmaz zaten.
Sana en büyük tepkim tepkisizliğimdir.
Suskunluğuma gömdüğüm isyanım, nefretim
ya da en koyusundan yaralı sevdamdır.
Bazen içim içime sığmaz,
fırtınalar kopar dalgalı yüreğimde.
Bazen tüm hislerim alabora olur,
Poyraz?la boğuşur gönül deryam...
Deli dolu çarpar çaresiz açan bu gönül sümbülüne...
An olur ne kendini tanır ne yosun bağlamış kaderini.
Bırakır kendini hayatın yalancı cilvesine.
Oysa hayatın bu yanı senin kadar,
gülüşün kadar yalan...Ve yine her şey eski gerçekliğine döner.
Yanılgılar içerisinde döner durur zamansız muhakemelerim...
Bir an hayalin belirir duman kaplamış göz bebeklerimde
ve dalıp gider gözlerim mazideki günlere...
Sadece gözlerimizin konuştuğu o dargın demlerin üzerinden
ne çok zaman geçti, ama ne çabuk geçti...
Bir düşün yüreği ?olmaz?larla dolu sevgili...!
Hayat ne garip değil mi?
Yıllar önce nefret etmiştin benden...
ama içinde sevgi olmayan bir nefret idi.
Bense sana karşı yıllarca sırtımda hem sevgi hem kırgınlık taşıdım.
Çok şey değişti, iki şey hariç...
Biri kalbimde taşıdığım sen...
diğeri sevgimden hep şüphe eden sen..
Bir yandan dağ gibi büyüdün,
bir yandan da kaybolup gittin şu kocamış yüreğimde...
GELMEZ BAHARIM...
Oysa sadece bakışlarımızın her şeyi anlattığı zamanlar daha mutluydum...
Sınırlarını kendi ellerimle çizdiğim
hesapsız ve pazarlıksız bir sevgi dünyam vardı...
Her defasında beni yıkıntıya çeviren
o şüphe taarruzların yoktu...
Ve ben sana karşı içimdeki ateşi göstermek zorunda değildim...
Ölümü,sırtımdan vurulmayı kısaca her kötülüğü kabul ederdim
ama senin şüphelerini asla.
Çünkü edalı kız...
ben ne namert köprüsünden geçtim ne çakal gölgesinde yattım...
Seviyorum dediysem bu benim için şüphe götürmez bir hakikatti.
Fakat maalesef sen bunu ya gerçekten görmedin ya da görmek istemedin.
Olsun bahar bakışlı ceylan...olsun.
Her yaprak döken asi kardelenin kökü isyan ettiği kar suyunu içer...
Kar eriyip gitse de suyu kardelen ve toprağa berekettir.
Belki bu tarz satırlarım sana anlaşılmaz gelebilir
ama biraz derinliğine düşünürsen ne demek istediğimi anlarsın...
GÖNÜL YARAM...
Oyy gönül derdi oyy... meğer ne yamanmışsın, ne çok yüklenirmişsin kalbe...
Sen kalbime yüklendikçe kalbim de içindeki buhranı, aşkı-sevdayı, isyanı bazen sitemli bazen lirik satırlara dökerek name-i aşk haline getirdi.
Geçen yaştan mı bilinmez, kalbim artık o kadar güçsüzleşti ki
en küçük duygusal sarsıntıda bile çöküyor.
Hani kendimi yargılamıyor değilim...
Niye bu kadar güçsüzüm?
Ya da bu kadar güçsüz müydüm?
Geçen yıllara dönüp baktığımda elbette ki böyle değildim.
Ama neylersin ki aşk denilen illette ne mantık ne vicdan arayabilirsin...
Zaten ?aşk? olmasının sebebi erişilmezlik(ulaşılmazlık) olgusu değil mi?
Aşkı aşk yapan budur.
Eğer tersi olsaydı Leyla ile Mecnun?da, Kerem ile Aslı?da,
Emrah ile Selvi?de aşktan bahsedebilir miydik?
Peki aşk bitince her şey biter mi? Elbette hayır...
Aşk ilk(ham) meyve olduğu için çok tutulur...
ama aşk bitince yerine sevgi(olgun meyve) geçer.
Bu temel mantıkta benim kendime göre ayrıntılarım var(dı).
Bana eza vermeyen ilkelerim var(dı).
En önemlisi benim için bir aşkın uzun ömürlü olabilmesi için
?karşılıklı? anlayışının olmamasında yatar.
Ticaret yapan iki insan kâr etmeyi bekler.
Aşk yaşayan iki insan da karşılıklı aşk bekler...
Yani bir alış-veriş var ve çoğu zaman iki taraftan biri üzülür bu durumda...
Oysa sevdiğin insandan hiçbir şey beklemeyeceksin.
Hatta daha da aşırıya kaçıyorum ve diyorum ki
sevdiğin insanın senden haberi bile olmamalı...
UZAK HAYALİM...
Biliyorum bu söylediklerim sana çok sıkıcı gelecektir
ama bunları sana söylemek zorunda kalmasaydım
şimdi böyle mutsuz olmayacaktım.
Sana karşı nankörlük de etmek istemiyorum...
iyi niyetli, insaflı (ya da boşlukta olduğun) çok güzel anlarımız da oldu...
Ama senin memleketine iki kez gidip-dönmen bana günleri zehir etti.
Yani ikimizden yana ümit ve çarenin olmadığını bilmeme-bilmene rağmen sanki seni gördüğüm ilk fırsatta alıp götürecekmişim gibi uzak ve soğuk durman beni odama, yalnızlığıma, sen dolu uykusuz gece yarılarına mahkum etti.
Üzüntüm hep sineme vurdu. İçim hep sitemli dolaştım seni bana göstermeyen bu yıkılası şehrin sokaklarında.
Niye böyle bir son?
Oyy gamsız sevdam sana şimdi ne demeli?
Beni niye böyle nar-ı cehennemde bıraktın?
Niye umursamadan gittin ve her anı aşılmayan mapusane tutkunu yaptın?
TÜKENMEZ KEDERİM...
Şimdi yokluğunla kalakaldım...
Şimdi yıkılıp-kaldım ağu olan sevdanın ağır yükü altında...
Artık hayat koca bir mezar , bense içinde mahşeri bekleyen bir mevta...
Gerçekten çok güzel beceriyorsun can yakmayı...
Sana karşı içimdeki isyan denizini dökerek kurutamam,
iyisi sana hiç isyan etmememdir...
HÜZÜN VEREN SONSUZ HATIRAM...
Şimdi bir dağ misali yapayalnızım...
Üzerinde bulutların yağmur döktüğü,
Güneşin Ay?a, Ay?ın geceye, gecenin mehtaba göz kırptığı
o zamansızlık içerisinde hüzün dökerim etrafa...
Bir serçenin aşiyanındaki yavrusuna yüreğini sunduğu
akşam kızıllığında bense etrafımdaki sessizliğe gönül yaşlarımı sunarım...
Bir çobanın kavalındaki nağmeyle volkan gibi coşar
bana hatıra olarak bıraktığın kederim...
İçimdeki koca lavlar sönüp taşa dönüşse de
yüreğimdeki bu keskin ve kızgın hasretin hiç sönmeyecek..
Yamacımda akan pınarın sesine kulak versen
duyarsın bir sevdayı yere vurmanın o feryat eden türküsünü...
Ve hiç susmayacak bir türkü...
Yüreğimde sönen hasretim...
Senin eline dokunurken kendimi soylu bir hasret ve acı ırmağının kenarında bulacağımı, el ele dolaşırken senle ,
sınırı olmayan bir hüzün sahrasında geziyor olacağımı biliyordum...
Ama seni çok az da olsa yaşayabilmek,
karşılığı olmayan bu sevdamın dikenli gülünü
sonsuza kadar içimde büyütmeye yetti ve yetecektir...
Tüm sitemim,tüm isyanıma rağmen
seni mabedimmiş gibi çok seviyorum...<..>
Oy Ver :
Site Map |
Arsiv |
GoogleBot |
Google |
xml |
dizi |
Webmaster |
Aşk |
xml |
Rss |
- Resimler -
Oyun -
Hadisler -
Dizi -
Geyik -
- Ataturk -
Kaybolan Yıllar -
Sohbet -
Yemek Zamanı -
Komik -
-
Google -
Smf -
vBulletin -
Cep Tel. -
Duyurular -
Secme -
konular-
Son Mesajlar-
Son Konular-
aşk arşivi-
seo arşivi-
Site Arşiv-
Site Haritası-
Video-
Sitemaps txt-
metacafe-
domain sorgula-
Kültür -
Msn Anlık İleti-