Koyümüzdeykene
1/:
Koyümüzdeykene biz,
Çam tahtadan olurdu nakışlı beşiklerimiz,
Belerken bizi sevgili annelerimiz,
Sıcak topraktan "höllük" döşerdi,
Nazik ardımız pişmesin diye.
Şimdi anılar kaldı yalnız,
Kınası çoktan solan elimizde hediye.
Koyümüzdeykene biz,
Ismayıl, üsüyün ya da mısdafa olurdu isimlerimiz.
2/:
Koyümüzdeykene biz,
Sap, saman arasında büyürdük.
Dudaklarımız yalama olurdu çorak sular içmekten,
Parmaklarımız ise dolama olurdu,
Ekinler arasında pıtrak seçmekten.
Bazen güdük hayallere dalardık
Dikenli meralarda kuzu güderken.
Komşumuzun tavuğuna "kışt!" demezdik amma,
Evden yumurta çalar boyalı şeker alırdık,
Haceli emminin marketi andıran dükkanından.
Farkedince, anamız dövmesin diye bizi,
O akşam eve gelmez,
Damdaki otluğa gömerdik kendimizi,
Yatağımızdaki gibi mışıl mışıl uyurduk.
Bağda, bahçede minicikti izlerimiz,
Ya elma yolardık, kör ısmayıl´ın bağından,
Ya da sütlü mısır, hulusi´nin bahçesinden.
Kayalıklarda çınlardı sesimiz.
Koyümüzdeykene biz,
Anşe, keziban ya da yeter olurdu isimlerimiz.
3/:
Koyümüzdeykene biz,
Okumaya giderdik çatısı yıkık mektebe,
Öğretmene yumurta, imama yoğurt götürürdük.
Saman yapraklı sarışın defterlerimize,
Siler siler yeniden yazardık.
Kalemlerimiz, silgilerimiz bir gıdımcık olurdu.
Hep eskiydi alfabelerimiz.
Zemherinin soğuğunda cam yerine nedense,
Naylonla kaplanırdı pencerelerimiz.
Kardeşlerimiz beşi bitirende,
Bir anda yaşlanır, yaşıt olurdu babamızla.
Annelerimiz zaten emsal olurdu,
Yüz yıllık ve kuzu dişli ninelerimizle.
Koyümüzdeykene biz,
Haçça, durdu, ya da memmet olurdu isimlerimiz.
4/:
Koyümüzdeykene biz,
Daha gün doğmadan kalkardık yataklardan,
Ocağı harlandırsın diye annelerimiz,
Tezek toplardık sığırların geçtiği yoldan.
Sabırsızca bizi beklerdi sabah yemi için,
Tavuklarımız, camızlarımız ve ineklerimiz.
Biz çocuklar istisnasız her gün,
Bodu, tavuk ve culuk yumurtası toplardık kümesten.
Kalayı solmuş bakır helkelere,
Davarlardan süt sağardı annelerimiz.
Koyümüzdeykene biz,
Döne, ıramazan ya da irecep olurdu isimlerimiz.
5/:
Koyümüzdeykene biz,
Kurtük kurtük kar dağları yağardı üstümüze,
Donardı yırtık çoraplı patilerimiz,
"gıslavet" marka soğukkuyuların içinde.
Kerme ve tezekti tek yakacağımız,
Isınmazdı bir türlü çamurdan evlerimiz.
Mutlaka yamalı olurdu pontullarımız ve eldivenlerimiz
Mora keserdi ayazdan minnacık ellerimiz.
Sabahları helle çorbası içer,
Öğle üzeri çökelikli dürüm yerdik.
Akşam olanda ne bulursak şükrederek,
Tumardık yamalı mitil yataklarımıza,
Anında hayaller diyarına göçerdik.
Hep halkalı şeker üzerine olurdu,
Rüyalarımızda gördüklerimiz.
Koyümüzdeykene biz
Fadime, ırıza ya da satılmış olurdu isimlerimiz.
6/:
Koyümüzdeykene biz,
Ne televizyonda "lessi" köpeğini seyrederdik,
Ne sinemada cüneyt arkın.
Yalnızca tahta kasalı radyodan "arkası yarın..."
Ay doğanda akşamları buluşurduk harman aralığında,
Gecenin alacakaranlığında "saklankaç" oynardık.
Gündüzleri ise çelik çomaktı tek eğlencemiz.
Çığlıklarımızla inlerdi sokaklarımız, caddelerimiz
Koyümüzdeykene biz,
Ferami, siyami ya da yonüs olurdu isimlerimiz.
7/:
Koyümüzdeykene biz,
Şehirlerle süslenirdi yıldızlı hayallerimiz.
Köpeğimiz, kedimiz bile şehri özlerdi.
Goresirdik alamanya´daki emmimizi.
Işılak şapkalı başefendi postacı emmi,
Askerdeki abimizden mektup getirecek diye,
Yollara bakardı kırpık gözlerimiz.
"elle gelen düğün bayram," diyerek sonunda
Büyüdük ve uyarak konu komşuya
Evi, barkı terk ettik
(iyi halt ettik!)
Göçtük kocaman bir şehre
Şimdi ise köyümüzü özlüyoruz (nedense?)
Koyümüzdeykene biz,
Yazık ki kıymetini bilmemişiz.

ahmet yozgat

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com