ateş ve yara
ateş ve yara
Çatakta bir akşamüstü
Aklımda Buca Eğitim Fakültesi kampüsü
Ve biteceğinden korkarak yürüdüğümüz yollar
Protokol, ışıklar, ateş ve yara
Soyut ve somut kavramlar arasında
Küçük bir kız türkü söylüyor
Dikdörtgen bir çukur sesi kulaklarımda
Sürekli beni çağırıyor
Bazen zeybek misali yavaş
Bazen horon misali hızlı
Bazen kurtulma sevinci
Bazen Allah korkusu
Çöken karanlığa dalıp düşünüyorum
İsimsiz bir fırtına çıksa diyorum
Alıp götürse içimdeki her şeyi
Son versem soluk alıp vermeye
Hayalinle yaşayıp gözlerinle ölmeye
Yüzümde her şeye inat bir gülümseme belirse
Seni düşündüğüm an içim titremese
Öyle bir ateş yanar ki içimde
Şu gölü sığdırsam yüreğime
Bilirim sönmez nafile
Bazen öyle yükselir ki alevler
Yaranın üzerine düşer közler
Yaralar kutsaldır
Kutsamıştır yaradan
Çaresi ölümdür
Faydasızdır derman
Çatakta akşamın ilerleyen bir saati
Sinsi bir şekilde esiyor güz yeli
Ne diye esiyorsun
Sararmış bir yapraktan ne istiyorsun
Yaprakları sarartmaktır senin görevin
Sararmış bir yaprağı neden mezarlığa sürüklersin
Maksadın ölümle korkutmaksa eğer
Kefenin beyaz rengiyle hayallerini süsleyenler
Ölüm korkusu nedir bilmezler
Hani derya Sezai Karakoç bir şiirinde
Gece ay ışığında yıldızlar ile
Ölümün ötesinde açmış menekşeler kimliğinde
Ölümü hecelemişiz öz benliğimizde
Korktuğum iki şey vardı
Biri gözlerine bakmaktı
Gözlerin, gözlerin ütopyalar ötesi
Bir düşünce karmaşasıydı gözlerin
Yaşayan bütün entelektüeller toplansalar
Yuvarlak bir masa etrafında otursalar
Çözemezlerdi bu karmaşayı
Ve üretemezlerdi kırk yıl geçse aradan
Bir düşünce sistemi gözlerini anlatan
Gözlerin, gözlerin tarif edilmez bir derin
Diğeri de seni sevdiğimi söylemekti
Kolay değildir bir sevdanın dile gelmesi
Hani erir ya dağlarda karlar
Dereler oluşur çaylara akar
Çaylarla taşar ırmaklar
Alır götürür çevresinde ne varsa her şeyi
İşte bir gün duygularımın yüreğime sığmayıp
Dereler gibi coşup ırmaklar gibi taşarak
Yeryüzündeki bütün kırmızı gülleri sana getirip
Sonra dünyayı kucaklayacak herkül cesaretiyle karşına geçip
Seviyorum seni
Denizin güneşi, dünyanın ayı
Yaz aylarında açık havada yatan çocukların
Yıldızları sevdiği gibi seviyordum seni
Karşılıksız, içten ve çocuksu
Şimdi gözlerin bin kilometre uzak gözlerime
Ve binlerce kilometre uzağım o iki kelimeye
Hala esersin güz yeli ne diye
Yürü git işine
Uğraşma yaşayan bir ölüyle
Çatakta zaman geceye doğru yol alıyor
İnsanlar kol kola halay çekiyor
Bazıları kendini suya atıyor
Bir beyin karanlıkta kayboluyor
Derin paradokslardan geriye iki şey kalıyor
Eyyübun yarası
Kisranın ateşi
Eylül 2004
ALİ TAŞMAZ
Ali Taşmaz
Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com