DAĞLARIMDA BİR KAVAL YALNIZ SANA AĞLIYOR....
Tuttuğum, sen kokan şarkılardı. Sustuğum sensizlikti ki ben senden öteye meyil vermem bilirsin. Bilirsin ki tutar gözlerin beni. Azaptır ah kamçılar gecelerimi. Ah ki gece ne çeker benden. Ben yanarım o kanar. Düşerim bin bir şekil acıya ve kahra. Sol yanımda tutukludur sana ayırdıklarım. Ve mahremimdir kuytularda sana seslenmişliğim. Ve gözlerim delilik... Bir kavmin sancılı intihası! Ve gözlerim ellerine ne de benzer... Sadece kanlıdır biraz. Suç onu kana bulayanda... Suç onu kanda bulanda...
Mevsimlik sürgünler yaşarım. Ya da olmadı yaşadığım sanılır ki bir haziranda ölüydüm. Ah haziran bu ömre ne de gam yükler. Ah haziran ki hapseder yüreğimi azimet eşiğine. Ve beklemek kalır bana seni mavi ölümlerde. Hiçbir masal beyazı anlatmaz. Oysaki beyaza çalar güzellikler. Bilirsin bizimdi, bizdendi beyaz. Biz onu severdik o bizi. Şimdi buram buram siyah kokar gözlerim. Ve gözlerim gözlerine ne de uzak düşer...
Hani diyorum vursam şu hayatı şakaklarından. Alsam onyedimin intikamını. Kana bulanmış şiir tadında ki yorgunluğumun hesabı korkarım senden sorula! Senden çıkaralar ahları, keşkeleri... Ah ki keşkeler vurdu beni. Sorularda boğuldu gençlik ki kaygısı yükümdür. Vay ki yaşadım koyu karanlık acıları... Küf kokan günleri... Bilsen ki nasıl yorgunum bitip bitip başlamaktan ve kaybetmekten seni her üçlerde... Bahar naz eder ıraktan kokar. Ellerim uzanır yetişemem... Ve bana baharın adıyla yetinmek kalır. Yetinmem. Asiyimdir... Öyle olmam gerekir. Ne zaman yere düşse bakışlarım sanarlar ki kaleleri düştü aşkımın. Yoruldum sanarlar seni içimde doğup doğup büyütmekten... Oysaki üç beş nöbetlerinde galebe çalarım devinen hayata. Hayat gözümden düşer. Saçları akar gider ellerimden... Ve ellerim ellerine ne de muhtaç...
Ve ben yandım kalbimin kurumuş yangınlarında. Sonrası el-aziz?in müphem suskunluğu... Öyle ki küllerim sen kokmuş gene. Yitmişim beni sende bulmuşlar, gözlerinin o gece siyahında. Sorulmuş ? kimdir bu böyle içine kaçan?? ?içime kaçmamış içimden kaçırılmıştır? demişsin. Demişsin de beni gene vermişsin... Sonrası aynı... Ben, uçurum, yangın ve neredesini nasılını yitirmiş adı ölüm olan, bana hayli yakışan bir son...
Zamanıdır dünü ve dündekileri katlin! Zamanıdır karanlığı ikiye bölmenin!
Sen söyle zamanı ne zamandır seni bildik bir Cuma sarısında yitirmenin?
Ben bildim. Bildim ki her gün biraz daha derinleşir kuytularım. Sularım izbelere gömülür. Her geçen gün biraz daha eskirim, eksilirim... Yorgunluğum damlar geceye. Saçlarıma yağarsın salkım saçak yamaçlardan. Bir ömrün üstüne serilir yokluğun... Vay ki gitmelere döndüm yüzümü. Hüsranımı sürdüm darağacına. Sol yanımda tuttuğum tüm niyetleri gözlerinden vurdum ve yaktım o gamgüzar hallerimi... Bir kez daha düştüm yanılgıların kadim sessizliğine ki sen de kaybolmaya meftunum. Bulma beni! Bulma beni ki söndüreyim alazı sol yanımda. Suskun sabahlarım yeniden vurulsun bahara. Kaybet beni! Bu şehrin teşne yorgunluğunda... El-aziz azizdir, saklar beni... Sen kaybet...
Şimdi sadece benim için git gidilemeyecek kadar uzaklara... Sadece benim için unut dönmeyi. Nasıl ki gayb oldum öyle kalayım zifirde. Nasıl ki sancılar tuttum yıldız niyetine öyle tutuklu kal sol yanımda. Sende kalayım sen git! Benim olsun asi sabahlar, sahipsiz sızılar... Git işte benim için. Senin için, onun için, bunun için, şunun için... Git de sebeplere boğma beni.
Şimdi şehrin kanayan yüzündeyim... Ya da şehir benim yüzümden kanar. Sen git, sen bende kalsın. Git harcadığım baharlar için inanayım yokluğuna... Git de yüzün kalsın beni bana vermeye...
.ve mart ne de uzundur.
.dağlarım bir tebessüm için heba edilmiştir.
.ve kaval hala ona ağlar.
MART ?O6








nuveyba har

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com