istanbul
SİYAH BEYAZ İSTANBUL
I.
durdu tren
durdu sise aldırmayan kum saati
burnumda artık taşraların hazin kokusu
yangın yeri ıhlamur desenli eteğim
sırtını çoktan dönmüş örümceklenirken hep aynı ikindi
aşkımızın şarkısını mırıldanıyor ağır aksak taş duvarlar
Uykuda mısın sevgili yarim, uyan, uyan?
balıkçı tezgahlarında adım kısalıyor
sararıyor kanatları lüferlerin
kimliksiz acılar, yitirilmiş bir cüz
yağmurdan vazgeçmiş ara sokaklar
sıcak miting alanları geçiyor üstümden
Üsküdar dolmuşları
eriyik halim asfalta bulaşıyor
Bizans hanesinde medüsa başları
ağlayan kayalarda savaş kahramanı kesik başlar
ilk kez dinliyorum ardıç kuşlarını
bir çığlık!
görmedim, duymadım, bilmiyorum at meydanlarını
uzantısıydı oysa adımın bu kent
şairlerin yattığı köprü altlarından geçiyorum
bensiz eksik kalmış şiirlerin son dizesi
radyoların içinden, çekingen kız hallerinden
abla evlerinden başım dizimde, giz denilen şeylerimle
altı üstü birkaç kişiyiz ama yer yokmuş bize kayıkhanede
II.
bakımsız düşlerim, eski moda gömleğim
noktaları iki yana düşmüş sızımla bir balıkçı kahvehanesi
ince belli bardağın ağzındaki en güzel gülüşü
gündelik teri, yosun kokan kum tanesini yerli yerine
dikilitaşın kayıp gölgesine bağdaş kurdurup oturtabilseydim eğer
gözlerinize, oradan yüreğinize seğirten kirli mavinin tozunu almış olurdum ellerimle
lodosundan, karayelinden kanatlar takabilseydim karabasanlarınıza
kendime çevirebilirdim bu eski madalyonu
karşımda en eksik haliyle belki Haşim, belki Turgut?.kırçıl martılar
ağaran günün eş anlamlısı değildir saçlarınızdaki aklar
hani adlarınız, çocuklarınız, telaşınız, yer döşekleriniz
pencereden bakamayan suçlu gölgeniz
Karaköy iskelesinden değil
annelerin küskün yüzlerinden kalkıyormuş sessiz vapurlar
artık hiç ağlayamayacak bir çocuğun gözleriymiş son durak
bilmiyordum, ben yaşlardaymış
III.
ve saat altı ve saçak altı ve saçlarıma eklenen Rumeli hisarı
bir pencere kenarı yahut tramvayın altı
meydanda bayramlık heykel, mızıka ve yağmur
Rejans?ın orada, tam köşede gülümseyen dudaklar
sokakta, soğukta, köşe başında bir başına kadının adı
masumiyeti alıyorum dudaklarından, kaybediyorum
yine geliyorum, bakmıyorum bu sefer
yerli yerinde kuruyor mu lavanta kokan çamaşırlar
durmaksızın gömlek değiştiriyor kent alınganlığı
anlaşılmıyor ne dediğimiz
haydi bana çevirin Süheyla?nın sesini, Seyyan hanım?ın, Necla?nın:
yüksek kaldırımın taşları yenilenmiş
kule dibinde kırmızı karanfiller
demleniyor mu hâlâ aşkımız eteğimize serilen kıyıda
en çok neye seviniyorum biliyor musunuz; hâlâ o sandal
oysa ben kocamış evleri dolduruyorum Ortodoks valizime
köprü altlarının fısıltılarına yer kalmıyor, güzelim gazellere
gölgelenmiş yüzümü karşı kıyıya koyunca
dengede duruyor sanki köprü
nefes almadan uzaklaşıyor taş plağın cızırtılı sesi
?gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı, ruhumun derinlerinde gözlerim yaşla doldu, bana bilmem ne oldu
en candan arkadaşım ruhumu saran derin gece, ben kime bağlanmışım ağlıyorum gizlice
kimsesiz karanlıklar derdime şifa verir
kalbimdeki yaralar daha çok, daha derin?
aç gözlülüktür hiçbir şey istememek
her yerde birden olabilmekse...
bekletiyor buharını kara tren
düş kırıklarını çıkardım avucumdan
şimdi vakt-î çağla
Betül Yazıcı
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
puan
4,2
(35 kişi)
yaz | oku
SİYAH BEYAZ İSTANBUL
I.
durdu tren
durdu sise aldırmayan kum saati
burnumda artık taşraların hazin kokusu
yangın yeri ıhlamur desenli eteğim
sırtını çoktan dönmüş örümceklenirken hep aynı ikindi
aşkımızın şarkısını mırıldanıyor ağır aksak taş duvarlar
Uykuda mısın sevgili yarim, uyan, uyan?
balıkçı tezgahlarında adım kısalıyor
sararıyor kanatları lüferlerin
kimliksiz acılar, yitirilmiş bir cüz
yağmurdan vazgeçmiş ara sokaklar
sıcak miting alanları geçiyor üstümden
Üsküdar dolmuşları
eriyik halim asfalta bulaşıyor
Bizans hanesinde medüsa başları
ağlayan kayalarda savaş kahramanı kesik başlar
ilk kez dinliyorum ardıç kuşlarını
bir çığlık!
görmedim, duymadım, bilmiyorum at meydanlarını
uzantısıydı oysa adımın bu kent
şairlerin yattığı köprü altlarından geçiyorum
bensiz eksik kalmış şiirlerin son dizesi
radyoların içinden, çekingen kız hallerinden
abla evlerinden başım dizimde, giz denilen şeylerimle
altı üstü birkaç kişiyiz ama yer yokmuş bize kayıkhanede
II.
bakımsız düşlerim, eski moda gömleğim
noktaları iki yana düşmüş sızımla bir balıkçı kahvehanesi
ince belli bardağın ağzındaki en güzel gülüşü
gündelik teri, yosun kokan kum tanesini yerli yerine
dikilitaşın kayıp gölgesine bağdaş kurdurup oturtabilseydim eğer
gözlerinize, oradan yüreğinize seğirten kirli mavinin tozunu almış olurdum ellerimle
lodosundan, karayelinden kanatlar takabilseydim karabasanlarınıza
kendime çevirebilirdim bu eski madalyonu
karşımda en eksik haliyle belki Haşim, belki Turgut?.kırçıl martılar
ağaran günün eş anlamlısı değildir saçlarınızdaki aklar
hani adlarınız, çocuklarınız, telaşınız, yer döşekleriniz
pencereden bakamayan suçlu gölgeniz
Karaköy iskelesinden değil
annelerin küskün yüzlerinden kalkıyormuş sessiz vapurlar
artık hiç ağlayamayacak bir çocuğun gözleriymiş son durak
bilmiyordum, ben yaşlardaymış
III.
ve saat altı ve saçak altı ve saçlarıma eklenen Rumeli hisarı
bir pencere kenarı yahut tramvayın altı
meydanda bayramlık heykel, mızıka ve yağmur
Rejans?ın orada, tam köşede gülümseyen dudaklar
sokakta, soğukta, köşe başında bir başına kadının adı
masumiyeti alıyorum dudaklarından, kaybediyorum
yine geliyorum, bakmıyorum bu sefer
yerli yerinde kuruyor mu lavanta kokan çamaşırlar
durmaksızın gömlek değiştiriyor kent alınganlığı
anlaşılmıyor ne dediğimiz
haydi bana çevirin Süheyla?nın sesini, Seyyan hanım?ın, Necla?nın:
yüksek kaldırımın taşları yenilenmiş
kule dibinde kırmızı karanfiller
demleniyor mu hâlâ aşkımız eteğimize serilen kıyıda
en çok neye seviniyorum biliyor musunuz; hâlâ o sandal
oysa ben kocamış evleri dolduruyorum Ortodoks valizime
köprü altlarının fısıltılarına yer kalmıyor, güzelim gazellere
gölgelenmiş yüzümü karşı kıyıya koyunca
dengede duruyor sanki köprü
nefes almadan uzaklaşıyor taş plağın cızırtılı sesi
?gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı, ruhumun derinlerinde gözlerim yaşla doldu, bana bilmem ne oldu
en candan arkadaşım ruhumu saran derin gece, ben kime bağlanmışım ağlıyorum gizlice
kimsesiz karanlıklar derdime şifa verir
kalbimdeki yaralar daha çok, daha derin?
aç gözlülüktür hiçbir şey istememek
her yerde birden olabilmekse...
bekletiyor buharını kara tren
düş kırıklarını çıkardım avucumdan
şimdi vakt-î çağla
Betül Yazıcı
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
puan
4,2
(35 kişi)
yaz | okuSİYAH BEYAZ İSTANBUL
I.
durdu tren
durdu sise aldırmayan kum saati
burnumda artık taşraların hazin kokusu
yangın yeri ıhlamur desenli eteğim
sırtını çoktan dönmüş örümceklenirken hep aynı ikindi
aşkımızın şarkısını mırıldanıyor ağır aksak taş duvarlar
Uykuda mısın sevgili yarim, uyan, uyan?
balıkçı tezgahlarında adım kısalıyor
sararıyor kanatları lüferlerin
kimliksiz acılar, yitirilmiş bir cüz
yağmurdan vazgeçmiş ara sokaklar
sıcak miting alanları geçiyor üstümden
Üsküdar dolmuşları
eriyik halim asfalta bulaşıyor
Bizans hanesinde medüsa başları
ağlayan kayalarda savaş kahramanı kesik başlar
ilk kez dinliyorum ardıç kuşlarını
bir çığlık!
görmedim, duymadım, bilmiyorum at meydanlarını
uzantısıydı oysa adımın bu kent
şairlerin yattığı köprü altlarından geçiyorum
bensiz eksik kalmış şiirlerin son dizesi
radyoların içinden, çekingen kız hallerinden
abla evlerinden başım dizimde, giz denilen şeylerimle
altı üstü birkaç kişiyiz ama yer yokmuş bize kayıkhanede
II.
bakımsız düşlerim, eski moda gömleğim
noktaları iki yana düşmüş sızımla bir balıkçı kahvehanesi
ince belli bardağın ağzındaki en güzel gülüşü
gündelik teri, yosun kokan kum tanesini yerli yerine
dikilitaşın kayıp gölgesine bağdaş kurdurup oturtabilseydim eğer
gözlerinize, oradan yüreğinize seğirten kirli mavinin tozunu almış olurdum ellerimle
lodosundan, karayelinden kanatlar takabilseydim karabasanlarınıza
kendime çevirebilirdim bu eski madalyonu
karşımda en eksik haliyle belki Haşim, belki Turgut?.kırçıl martılar
ağaran günün eş anlamlısı değildir saçlarınızdaki aklar
hani adlarınız, çocuklarınız, telaşınız, yer döşekleriniz
pencereden bakamayan suçlu gölgeniz
Karaköy iskelesinden değil
annelerin küskün yüzlerinden kalkıyormuş sessiz vapurlar
artık hiç ağlayamayacak bir çocuğun gözleriymiş son durak
bilmiyordum, ben yaşlardaymış
III.
ve saat altı ve saçak altı ve saçlarıma eklenen Rumeli hisarı
bir pencere kenarı yahut tramvayın altı
meydanda bayramlık heykel, mızıka ve yağmur
Rejans?ın orada, tam köşede gülümseyen dudaklar
sokakta, soğukta, köşe başında bir başına kadının adı
masumiyeti alıyorum dudaklarından, kaybediyorum
yine geliyorum, bakmıyorum bu sefer
yerli yerinde kuruyor mu lavanta kokan çamaşırlar
durmaksızın gömlek değiştiriyor kent alınganlığı
anlaşılmıyor ne dediğimiz
haydi bana çevirin Süheyla?nın sesini, Seyyan hanım?ın, Necla?nın:
yüksek kaldırımın taşları yenilenmiş
kule dibinde kırmızı karanfiller
demleniyor mu hâlâ aşkımız eteğimize serilen kıyıda
en çok neye seviniyorum biliyor musunuz; hâlâ o sandal
oysa ben kocamış evleri dolduruyorum Ortodoks valizime
köprü altlarının fısıltılarına yer kalmıyor, güzelim gazellere
gölgelenmiş yüzümü karşı kıyıya koyunca
dengede duruyor sanki köprü
nefes almadan uzaklaşıyor taş plağın cızırtılı sesi
?gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı, ruhumun derinlerinde gözlerim yaşla doldu, bana bilmem ne oldu
en candan arkadaşım ruhumu saran derin gece, ben kime bağlanmışım ağlıyorum gizlice
kimsesiz karanlıklar derdime şifa verir
kalbimdeki yaralar daha çok, daha derin?
aç gözlülüktür hiçbir şey istememek
her yerde birden olabilmekse...
bekletiyor buharını kara tren
düş kırıklarını çıkardım avucumdan
şimdi vakt-î çağla
Betül Yazıcı
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
puan
4,2
(35 kişi)
Esma DOĞAN
Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com