SON DEM
Ne vakit göçtüler, sanki sürüldüler.
oysa yerdeki taşın bile bir kalbi vardı
kara tahtada yaramazlar gibiydiler
tebeşirle yazılmış aşklar gibi mi desem
ömrümüzden ne vakit silinip gittiler.
pergel, iletki, tahta cetvel, gönye
veli toplantısı, isim, şehir, bitki,hayvan
sobalı soğuk gecelerde bahçede kardan adam
mektup bekler gibi gözleri kömürden
kapımızda nöbette güvendeyiz her zaman

Ne vakit göçtüler, sanki öldürüldüler.
bakkal ömer, sütçü musa, manav bekir
sıcak bakışlı, şişik yanaklı, sözü bir
dilini bildiğimiz bizi bilen insanlar
ömrümüzün veresiye defteri soldu
ne vakit yıkıldı köşedeki dükkan
bu marketler ne vakit kesti yolumuzu

Kül kokulu sabahlar ve meyve ağaçları
kalem kutusunda tıraşsız kalem yalnızlığı
aşı, öpücük, taktir sonrası tokat
her sabah uykulu, ant içmezsek kabahat
pencerede komşu kızı her daim garantide
sandal ağacı kokardı gece gibi teninde

II

Her kadından biraz hüzün kaldı sende
şehvetle karşılamalısın bundan böyle
huşu içinde ömrün son demini
başını uzatıp bakmalısın tebessümle
tevekkül içinde sırdaşın pencerenden
Arnavut taşlarıyla döşenmiş yorgun sokağına.
Sevişebilmelisin dört nala
mesela şimdi / çökerken akşam
ne ilk ne son kez bir köşede
sevişebilmelisin sahip olamadığın ne varsa
üstelik ıhlamur kokuları arasından
şimdi yalnızlığındır elinde
anılarıyla yüreğine koşan
şimdi yoksul bir baba gibidir biraz da akşam
en son sevgilindir / beklediğindir / adına Azrail deme
çünkü her sevgiliden biraz ölüm kaldı sende.


Hayrettin TURAN

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com