HÜZÜN KULÜBESİ
(Kulbe-i Ahzan)

Çağ çağ büyüyor içimdeki yalnızlık,
Şaşkın, ürkek, yabansıyım.
Bir yerli çocuk, klanından koparılmış,
Bin yıl ötesinden zamanın.

Bir deli tay alıp kaçırsa beni,
Yararak caddeleri, kalabalıkları,
Nal sesleri tüm sesini bastırsa kentin,
Bir bir geride kalsa ışıklı çarşılar, bulvarlar,
Şehir aşılan mesafeler ardında küçülsün, silinsin,
Bir soluğunda deli tayımın, gölge gölge, resim resim geçilsin...

Saatler geçtikçe umudum azalıyor.
Her gün batımında çarpıntılarım gümrah,
Mideme kramplar giriyor tükenince yıllar,
Bir isteri nöbetinde çağ dönüşümleri..

Zorunlu ikamete tabiyim.
Oysa yitik bir gönül uygarlığı vatanım.
Tanrıları kızdırdım,
Kentin siluetinde bir kara leke,
Adabı muaşerete uymaz, serseri,
Mü´min kullar arasında serkeş duruşum.
Put pazarında eli baltalı bir adam,
Gibi yabani, anarşist, deli, dik kafalı biriyim.
Hallac-ı Mansur hırkasını kuşanmışım...

Sınırların ötesine taşmak istiyorum.
Tenimde kabuk bağlamış yaraları dikenli tellerin.
Ey özgürlük kazıdım iman gibi seni,
Paslı ve antik bir kılıçla kalbime.
Sen benim umudumsun, inancım kadar sağlam,
Sen benim hüznümsün, rüzgârla savrulan,
Savrulan sonbahar yaprakları gibi.
Bahara açılan tunç kapıları hazanın.
Ve yalnızlığım, yuhalanışım senden dolayı.

Yalnızım, ıssızım, kimsesizim.
Yitirdim Yusuf´u derin kuyularda.
Ki Yusuf ruhumun tunç kapısıydı.
Diri atları yeşil bozkırlara salan,
Gök yapıdan çöle açılan.





Şimdi gözümün altında mor halkalar.
Değilmiki mor menekşelerden arta kalan,
Natürmort donuşu baharın tablolarda.
Yusuf´u yitirdim, o altın çocuğu,
İmanın, iffetin, sabırla gelen zafer tacını,
Altın çağı ruhumun, devrisaadetini.
Gözlü yaşlı bir Yakub´um şimdi.
Hüznümden pembe panjurlar kapanır,
Sesimden kentli rahatsız,
Bir biri ardınca kilitlenir kapılar.
Kapanır metalik notalara alışık kulaklar.
Otomatik tıkırdar,
Mekanik homurdanır,
Halk sığınır beton kutucuklara.
Sesim yankısız bir inlemedir şimdi..

Bir ben kaldım bu diyarda.
Yüzünde çağlar ötesi bir ifade,
Garip, ürkütücü bir yabaniyim buralarda.
Taif halkı elinde taşlar,
Dilinde kelimeler, iftira namlusunda mermiler,
Kurşun kurşun, sövgü sövgü taşlayacaklar.
Meryem oğlu İsa gibi,
Bir borsa binasının kapısına çivileyecekler.

Bu kenti, bu uygarlığı terk etmeliyim.
Yusuf´a yakın olmalıyım, yani Allah´a.
Bir kulübe yapmalıyım.
Çöle hâkim, arza yukarıdan bakan.
Mantığından yükseğe İsevilerin,
Fitnesinden uzağa Musevilerin,
Bir çilehane yapmalıyım,
Orada, o çalılığın yanında.
O en yakın, o en uzak yere.
O´na yakın, onlardan uzak...

Evim, yuvam, aidiyetim.
Dua ve ağlayış,
Yakup´sam eğer,
Yitirdiysem Yusuf´u,
Budur ödeyecek diyetim..

09.07.2002/İstanbul

Osman BALKIS

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com