Halk Polikliniği
Kızartma yok, kızartmalar yasak
-Gözlerinde Rumeli kokusu geyik
Şalvarında üç solgun çiçek
Bakıyor tek yönlü bir beslenmeden:
Ne diyor bu adam?
Hangi kızartma, doktor?
Av eti diyelim ve patlıcan kızartması
-Kitaplarımız öyle yazıyor-
Canım doktor, gülüm doktor, ben bir işçi kadınım
Ama dediğin olsun
Kızartma yemem bundan sonra
Ebegümecini güneşte kızartırsam.

-Dur burda. Bilgini gözden geçir yeniden.
Bilgilerim... Nedir bildiklerim?
Toplumsal bir yayıktır miğde
Çalkayan yufka dürümle kutsal bulguru
Öğle yemekleri, akşam yemekleri öyleyse
Soyut kalıyor bir yerde
-Halkın sofrasıdır ilk öğreti-
Mora çalıyor kasımpatları
Bir ara kaçıp gitmek istiyorum
Tarlalarda yeşil yamalar var
Suyun ince ipliğiyle dikilmiş
Bunalımın görünmez iğnesiyle...

Yoruldum birara dinlenmek istiyorum
Yel eser yaprak döker akçakavak
Bilgi nedir? Diyelim elin anatomisi
Halimenin elleri nasırlıdır, elleri,
Elleri ya. Bakma diridir göğüsleri
Dört mesmim bal döker dilleri
Oturup konuşsak akçakavağın altında
Vakit yok ki söz gölgesinde yorgunluğa
Çok hasta... Çok kadın... Çok çocuk
Çalışmak... Tapınağıdır yalnızların
Ayartma beni akçakavak
İşimi bitirince gelirim...

Neye yarar bilgi dedikleri?
-Bu soru önemli, neyi, kimin için bilmeli?-
Bilmek için bilmeli, sakallı solgun matematik
Öyle öğretir duvarlar arasında
Oysa Arapçayı bilir miydiniz?
Bir çay geçer ortasından
Ekinden önce iki büklüm kadınlar
Toplayıp taşları bir yere yığarlar
Kolay sürülsün diye bir avuç toprak
Oniki teneke tohum attın diyelim
Kurak olur, dolu vurur
İner atıya aldığın buğday...

-Tanrı, der halk bilimi-
Yoksul adamın tarlasında dolu
Bakıyorsun Posof dolaylarında çayır
Iğdır ovasında pamuk oluyor
-Tanrı diyeceksin sen de
Çayır çimende eli açık olan
Arpaçay düzünde bir avuç buğdayla
Neden kesiyor halkın payını?
İnsan sorumludur Tanrıdan
Kul olmaktan, fizikten ve doğadan
-Tanrı en eski devrimcidir, insanla gelir
Musa insan, İsa insan, insan Muhammed!-

-Dur burda. Gün ışıdı.
Bilim de ışır yakında
(Gün kimden yana? Sen kimden yanasın?)
Ben Arpaçaylı köylülerden yanayım
Yiğit, kocaman, kırsaçlı Vartoludan yana
Koca deryasına düşmüş dünya tarihinin
Dalgayı dalga yapan kullardan yana
İnebolulu kayıkçılardan
Bir asma çardağı büyütmüş kapısında
Terzilerden ve denizi çeken pul pul güneşten
Terli lüferleri bir umutsuz yorgunluktan
Sepetlerinde dinlendiren balıkçılardan yana

-Bak, dışarda güz yağmuru
Güz ana geldi zerdaliyi soydu
Dokuyup damla damla örtüyor
Dalların rahmet yorganını
Soyunmalardan utanıyorum ben şimdi
Adamın bacağı ağrıyordu
Soyun, dedim, kıçında donu yoktu
Bu adam ince gürgen dallarından
Yontup yontup küfe yapar üzümlere
Haydarpaşa rıhtımına doğru deniz
Bir kırlangıç uçuşu ötederir
Ve deniz utançsız bir soyunmadır her zaman-

-Tartılardan utanıyorum: bebekleri tarttıkça
Dokuma tezgahlarından, giysilere baktıkça
Fatma anamızın oğlu Hüseyin! Ya senin gözlerin
Sütsüz büyüyen bir gülüştür yeryüzünde
Kutsal kitaptaki somunu bölüşerek aranızda
Gerdeklerden, bıçaklardan, çayır kapılarından gelerek
İnsanın tan yerinden vardılar günümüze
Bilgisine nesnelerin soyutu yadsıyarak
Demek soyut... İçit, yiyit, binit gibi
Soymaktan türeyen bir kurnaz sözcüktür
Böyle binip gelmiş çelişkilerin sırtına
İçiciler, yiyiciler, binicilir soyu.

-Şiirin, bilimin elinde soyut tüfektir düzene
Böyle geliyor soygunlar, ortalık kararınca
Şiir soyunmuş uyurken, bilim yatmış yatak yorgan
Basılmış evlerimiz el ayak çekilince
Şimdilik kavaklara ve kasımpatlarına bakarak
Yazıyorum reçetemi: Gerçeğin kalp ilacı
İvecen biri alıp gelsin halk anadan
Kurtuluşun derman otunu
Ben bu bilgeliği güz anadan öğrendim
Soyarken akçakavakları: Ne güzeldir onlar
Kapının önüne çıkınca gördüm: Güz yağmuru ve güneş
Dokuyorlar gerçeği, yarını giydirmeye.

1966
(Güneş Salkımı)
Ceyhun Atuf Kansu

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com