Ulukışla Garı
Ağır kış günlerinden arda kalan,
Soluk soluğa bir baharı,
Ulukışla garında unuttum.
Sigarasını derin derin içine çeken
Parmakları ve bıyıkları sararmış,
Kasketi yana düşmüş ihtiyarı,
Ağlarken gördüm güneş yerine çekilirken.
Seni bekliyordum Ulukışla Garında
Delirten rüzgara donduran soğuğa inat.
Ağlayan ihtiyar, hüznünü taşıyordu sonbaharın,
Durmadan gelip gidiyordu alt geçitin merdivenlerine
Gelmiyormuş bir türlü beklediği
Bekliyormuş saatlerdir bir sonraki treni.
Ateşin dansı ve kelebeklerin rüyası gibi
Gözlerimin önünden geçip giden bir hayat
Islık ıslağa esen rüzgarın sesine karışıyordu gözyaşlarımla
Ve hâlâ devam ediyordu bulutlardaki yağmur telaşı.
Sonra kasketi yana düşmüş ihtiyar
Uzun uzun baktı yavaş yavaş perona giren trene
Dayayıp ağzını garın yalnız çeşmesine
Hem susuzluğunu, hem hasretini giderecekti,
Gözlerini silip elinin tersine.
Açılan her vagon kapısına dalıp dalıp gitti
Birbirine karıştı yolcular, eşya taşıyanlar.
Ve inenler, binenler, bekleyenler ve beklenenler.
Hiç bir şey ihtiyarın gözlerindeki yaşı
Her bekleyiş gibi sonu hüsranla bitti.
En hazin tablo kucaklaşmalardı
Ayrılanlar da kavuşanlar da sıkı sıkı sarılanlarda
Ve kasketi yana düşmüş ihtiyar gibi
Hiç kimsesi olmayanlar ağlayanlardı.
Ulukışla garında unuttum gözyaşlarımı
Dönmemek üzere gelenler, gelmemek üzere gidenler
Kavuşanlar ve ayrılanlar
Yeniden canlandırdı hatıralarımı
Ama bütün yolcular tanıdı,
Günleri beklemekle geçen kasketi yana düşmüş ihtiyarı.
Ve anladılar, o beklese de gelmeyecekti baharı
Sadece parmakları ve bıyıkları sararmış ihtiyar değil
Ben de bekliyorum gelmeyecek olan o baharı.
Ama bir gün beni hatırlar mı bilmem,
Parkelerinde göz yaşlarım olan Ulukışla garı.
Ve beklediğim gelir mi,
Bitirir mi içimdeki sonbaharı?

Ahmet Beltekin

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com