Bir Ölü Nasıl Hisedebilir Gözyaşlarini
BİR ÖLÜ NASIL HİSSEDEBİLİRKİ GÖZYAŞLARINI...
öylece duruyordum.Hayatın içinde,aşkının dışında ,beni unuttuğun ,sevdanın deliliğinde yapayalnız bırakıp gittiğin günlerde...öylece duruyordum.hiç kımıldamadan.gücüm yoktu hareket etmeye .o kadar çok acı çekiyordumki nefes alıp vermek bile olağandışı
bir mücadele gibiydi benim için. hayatı evimin dışında ,kendimi yıllardır gidip gelen sevdanın acımasızlığına hapsetmiştim.öylece duruyordum sadece.gözlerimi kapatıp ,içimdeki yangını seyrederek ....... geri dönmeni, beni bu kabustan öperek uyandırmanı ,
geçti hepsi geçti,demeni bekleyerek sanki asırlar boyunca....alev alev yanan çırılçıplak bir ruh gibi ....öylece duruyordum sadece. öylece incitmiştinki giderken, öyle yok saymıştınki gerçekliğimi, hayatındaki
varlığımı, geçmişimizi,beklemek bile anlamını yitirmişti artık..... dönüş yollarına arkadanaşılması imkansız duvarlar örerek giymiştin sanki .... alelacele, sanki kendinden ve geçmişinden bir an öncekurtulmak ister gibi bir kibrit
areşiyle yakıp gitmiştin ömrünü ...benim alevler arasında kaldığımı,orada öylece durup vefasızlığına,unutkanlığına yabancılığına korkunç bir şaşkınlıkla bakakaldığımı, ömrünün alevleriyle tutuşup yanarak öldüğümü hiç farketmeden ...
dönüp arkana bir kez olsun bakmadan,çığlıklsrımı duymadan ...bırakıp gitmiştin beni......bense öylece duruyordum. sadece alevlerin arasından gidişini seyrediyordum .beni acımasızca ömrümden silmeni seyrediyordum. içimde ayaklarına
kapanmak beni bu alevlerin arasında yapayalnız
bırakma ne olur gitme, gideceksen bile hiç değilse ruhuna esir düşmüş kalbimi geri ve bana, hiç değilse geçmişimize sahip çık ve bana sevdamı geri ver, diye yalmarmak geliyordu. yeniden susuyordum. o korkunç tufanı içinde ne sesini duyabilir.
nede alevlerin arasında eriyerek kaybolan yüzünü seçebilirdim zaten. çıldırmış gibiydin. hayatı ve beni yakıp gidiyordun.
bense öylece duruyordum. herşey anlamını yitirmişti çoktan.bir kibrit ateşiyle yaktığın ömrünün alevleri ortasında duruyordu öylece.....
Birgun ansızım gitmiştim işte. ne anlamı olabilirdiki nereye gitigini...
o yağmurun kısamı yoksa uzunmu süreceginin ne anlamı olabilirdiki...ölmüştüm işte bir ölü için umut ne anlamı ifade edebilirki...
sonra ne oldu bilmiyorum. ansızım koşmaya basladım çıldırmış gibiyim.. aklımın kontürülünü itirmye basladıgım günlderde belkide..
koştum koştum geçmişe doğru... yasadıgımızın her anın içinden gecerek, sevdanla anlamlanan ömrümü geriye dogru yasamaya basladım bir kibrit aleviyle yok ettgini sandıgın gecmişimizin peşinden...
evler,meyhanaler,kahvehaneler,kitabevleri,boğazın kıvrımlarında unutulmuş cay bahceleri, sahil kasabaları dingin sularda sonsuzluga süzülen balığçı tekneler,motorsesleri,vapur düdükleri,martılar,çicek kokuları.
ve çicekciden satın aldıgım bir gülün peşiden... kurtulup bir sepetin içine konan ve bu sevdayı ölümsüz kurmak için saklanan ve o güllerin peşinden...kitaplar,öyküler,mısralar... şiirler,şiirler,şiirler...
pecetelere yazdırmış buruşturup atılmış ve sonradan düzeltilmiş önce yırtılmış sonra parcaları bir
araya getireyerek bantlan yapıştırılmış, defretirin sayfalrında gün ışıgına hasret,saklıkalmış.... koştum şiiirlerin peşinden,sonrada okular,sonrada yüzler,sonra kalabalıklar,insanlar,dostlar,sohbetler.
yaz gecelerine karısan umursamaz kahkahalar sarkılar,sarkılar ,sarkıların peşinden.. Gecelerin peşinden yagmurlu,yıldızlı kimi zaman günlerin peşinden kursun gibi ağır bir yaz mahrumlugunlugun kadar hafif.. Günler soluk almadan yasanan....
Koştum koştum gecmişe dogru.. sonra durdum bir an actım gözleirmi kendimi bir kahvenin içinde buldum oradaydık yürüyordum bir masada oturduk. seninle beraber. Biran bakakaldım sonra yaklaştım yanımaza
bos sandalyelerinde birinde oturdum masanın üzerinde kitaplar,izmarit dolu kül tablaları bir şise su ve iki sıcak cay, incecik dumanın üzerinde aska dogru tüten.. konusuyorduk hararetle...
Konusuyorduk sanki yıllardır birlikte değilmişiz gibi... Belkide en çok sana bunun için asıktım. Yıllardan sonra bile sanki birbirimizin o gün tanımış gibi ne çok seyimiz vardı. Paylasacak...
Sanki hayat denen o karnavallı sokağa meraklı ve coşkulu bir heyecanla aynı evin surdunyalı penceresinden bakıyormuş gibi.. Sanki
iki ayrı bedene bülüştürülmüş tek bir ruh değilmişiz gibi.. Ne cok şeyimiz vardı bir birimize anlatacak... bir öyküden bahsediyorduk. Elindeki küçük deftere notlar alıyordun bir yandan belli
ki yine hayatımızın kahramanları oldugumuz küçük öykülere dünüştürüyorduk. sonra ansızın susuyorduk. Uzanıp dudaklarıma degiyordu dudakların kohen calıyordu, Leonard Kohen... Kapattım gözlerimi...
Bir an durdum. O an sen ve ben kalbimden gectiniz esip gectiniz boylece ılık bir rüzgar gibi yüzümü yalayarak.. Yanımda birisi. Neden aglıyorsun dedi sonra yeniden kapattım gözlerimi sürgünü oldugum hayata dündüm.
Boş ver dedimanlar uçup gider sanırnırım biz içinden gecip gitsek bile onlar bıraktıgımız
yerlerde yasamaya devam ediyormuş meğer... Sonra günler gecti ve sayısız geceler teslimolmuştuk artık. hayat bana neyi emrediyorsa
onu yatıyordur bedenim ruhum sanki kendi yangınında yasıyormuş daglan parcalarının peşinden o amansız koşuya devam ediyordu soluk soluga.. hiç aglamıyordum belkide hiç durmadan aglıyordum farkında değildim hem ölüler nasıl hiissedebilirki gözyaslarını..?
sonra kendimi bir sinamanın içinde buldum InThe Mood For Love ... ask zamanı ... anılar,anılar.. cağrısımlar sonra actım gözlerimi kendimi gördüm elimde bir çift bilet, gişenin önünde seni bekliyordum. Kalabalıgının içinde bir ışık gibi süzülerek
bana geliyorsun. sonra önümde durup boynuma sarılıyorsun çocuk gibi sımarıp boynuna sarılıyorum . binlerce öpücük
konduruyorum yüzüne oysa daha o sabah uykumda o en mahsum cennetimizde seni bırakıp evden cıkmadan önce yine boyle susuzlukta öpmüştüm seni... Seni hep yanımda oldugun halde hiç bitmeyecek özlem halinde sevmişim demekki ...
filme giriyorum peşinde, imkansız bir askı anlatıyor film. Bizimki gibi öyküler yazıyor adam. kadın o öyküleri okuyor bir sırgibi yasıyorlar asklarını.. Hayat aralarından aşılmaz bir sel gibi akıp giderken onlar ayrı dünyalardan birbirlerine hiç
dokunmadan sevdalarından bulusuyorlar filmin sonundaadam su cümleyi söylüyör gecmişe göre bildigi ama dokunamadıgı birsey artık diye bitiyor film göre bildigi ama dokunamagı bu çümle içimi yakıyor
gözlerimi acıyorum bu tatlı hayalimden.. Sonra yine kapatıp sürgünü oldugum hayata dönüyorum.. Dışarı atıyorum kendimi.. Dısarda hayat devam ediyor. oysa kapatmalıyım gözlerimi. Kapatmalı ve hayatım içinde yaşıyormuş gibi yapmalıyım. Yapamıyorum.
Bir o yana bir bu yana koşturuyorum. Yüksel caddesinde nefes nefese kalıyordum yanımda gecen insanların seslerini duyuyorum gÖrdünmü delirmiş gibi ağlıyordu adam diyorlar uzak bir ugultuyla.. Bir pasajın önünde duruyordum önümde insanlar
gelip geciyor belki burada bir süre beklersem görürüm seni. bu kalabalıgın içinde akan insan selinin arasında belki sende varsındır.. Olamaz mı ..? yanına gelemezsemde bir an
seni görebilirim belki.. Bekliyorum, bekliyorum,bekliyorum... Yavas yavas ayaklarımın agrısını hissederek kendime geliyorum kaç saat gecmiş kimbilir kapanıyor gözlerim işte yine hayatın içindeyim deliligimin orada öylece bırakıp kalabalıga karışıyorum..
Beni aradıgında, ne olur anlamaya calıs seviyorum onun ne olur affet beni diyorsun.. O anda eger gözlerim kapalıysa ve hayatın içindeysem acıp telefonu baska bir sesle konusuyordum seninle. seni görmek istemedigimi, artık herseyin bitigini,
senden vazgectigimi soyliyor o ses... ne olur bir daha ara eger gercekten beni sevmeye devam ediyorsan koru beni kendinden, çık hayatımdan seçiminle mutlu ol unut beni diyor özleminle içimde dündügüm hayattan koptugum bir kibrit atesiyle
haytıın tuhumun alevlerine dalıp kayboldugun anlarda ise sabırla, hiç durmadan caldırdıgın telefonumu acamıyorum bile.sana oyun oynamak için bu istemesizce...
sokaklar,sokaklar... meyhaneler,unutulmuş karanlık ve izbe pavyonlar, arkolikler kayıp insanlar...
neden seviyorum seni...? etrafındaki herkes burjuva özlemlerle kendi hayat sandıkları parlak ışıklarla kandırken, maddi tatminlerin peşinde, aslında ruhlarındaki boşlugun içinde kayıp olduklarının hiç farkında olmadan bomboş yasarken sen bana
onların hiç bilmedikleri, dışladıkları, yok saydıkları dünyanın kapılarını araladıgın içinmi..?ansızım yüreginin semalarında cakan o şimşek sahte parlaklıgıyla aslında senide o yok sayanların ruhlarındaki farkında olmayanlarının arasında düşürmedimi.?
sen yoktun ve çoktan unutulmuştun belki... ama ben yinede o karanlık sokakları tek basıma yürüyorum. tuhaf ve kitch bir pavyonun durdu ayaklarım üzerinde abartılı neonlarla china town yazıyordu
kapıda gürdüm ikimizi. görevliye benim Fransa dan gelmiş. bir sosyolog oldugumu ve yaptıgım arastırma için mekanları görmek istedigimi söylüyorum ikimizde sarhoştuk. ben kendimi tutamayıp gülüyorum. sense durumu idare etmek için adama,
kendisi türkçeyi iyi konusur, diyordun elimde bir tek gül vardı sevgiler günüydü. ansızın gözlerimi acıyorum, ıslanmış gözlerimi silerken sen geliyorsun gözlerim önüne sonra gözlerimi tekrar kapatıyorumseni ve secimini yaktıgın kişiyi
gürdügüm bar gelir aklıma, beni gürünce bir peceteye uzandı elin, belki binlerce kez tekrarlıgın bir ritüel gibi kalemini cantandan cıkardın. sarabından bir yudum aldım sigaranı küllüge bıraktın bir şiirdi yazdıgın uzattığ bana verdin. pecetenin üzerinde
kimsesizim benim yazıyordun.... Kimsesizim beni, yine seninle geldi hayat gözlerimden süzülüp peceteye damlayan mutluluk göz yaslarıydı. boynuna sarıldım işte seni bunun için seviyorum diye fısıldadım işte bunun için................
sizi öylece bırakıp giderken kanatırcasına sıktıgım avuçlarımda o şiiri yazdıgın pecete vardı....
simdi yeniden actım gözlerimi. evimdesin, karsımda duruyorsun. Gözlerinde seni ugurladıgım o günde saklı kalmış bir mavi
suçluluk.. Gözlerimde parcalanmış hayallerini istemeden kırılmışbir oyuncak gibi saklamaya calısan bir cocuk... gözlerimde gittigi o uzak yollarda geri dünmüş bir yolcunun yorgun pişmanlıgı açtım gözlerimi... Öylece karsımda duruyorsun uzattıp ellerimi
dukunuyorum sana ölü yüregimi varlıgıma inandırmak için sensizlikten deligim sınırlarında dolaştıgım o gecelerdeki hayalinmi yine karsımda duran.?
bunlar ellerin değilmi.... ? Ürkek bir martı gibi çaresiz.... Hayat ile ölüm arasında sesizce kanat cırpıp duran... Bu senin kokun deĞilmi.?.... Acının harıyla kavrulmuş sıcacık bir ekmegin huzur veren kokusu gibi... hayata hayretle bakan bir bebegin
savunmasız ve mahsum kokusu gibi.... Isızlıgın ortasında kendisiyle konusan rengareng bir sevda çiceginin çıldırtan ask kokusu gibi .... ömrünü bitmeyen bir ask şiiri gibi yasayan aska ve acıya sevdalı bir yüregin yanık kokusu gibi .....
Bunlar senin gözlerin değilmi..? Okyanus diplerine gizemli bir ışık gibi peşine düşüp derinligine sarhoş oldugum.... ruhumu ömrümden uzaka düşüren, beni hayattan koparıp içine hapseden, bu hayat gibi sevdalı, bu ölüm gibi huzur veren gözler senin gözlerin değilmi?....
senmisin bu yeryüzü melegim?... senmisin bu?... bu defa gercekmisin?...
ağlıyorum farkında bile değilim. HEM BİR ÖLÜ AGLADIĞINI NASIL HİSSEDEBİLİRKİ?

Baris Konca

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com