Bir Oluşumun Destanı
Bir aynanın arka yüzünde görebilirsin ancak,
yaşamının gerçek yüzünü..!
Yaşamının ve kendinin..!
Edindiğin tüm değerlerin,
incir çekirdeğince önemsiz..
ve bağlandığın tüm halatların,
pamuk ipliğinden farksız olduğu..
bir aynanın arka yüzünde..!

Ne bir el vardır,
sana uzanan..!
Ne de bir ses,
duymak için onca çabaladığın..!
Gözler de yoktur..
üzerine çevrilmiş, adeta uzaktan izlercesine..!
Sadece, sen varsındır...
Yaşamın ve kendinle baş başa..!

Bakarsın..
yaşamını görürsün sadece,
olanca yalınlığı ile..!
Tüm renklerin..
ve siyah-beyazlığın..
fütursuzca ayrışıp, nötralize olduğu
garip bir objektif merceğinde..!

Seslenirsin..
kendini duyarsın, bir tek..!
Oysa,
ne ton vardır.. ne de ahenk..
tüm notaların tersten dizildiği,
bir ´boş sâdâ kubbesi´nde..!

Sorgulamak zamanı gelmiştir artık.!
Yaşam düzlemlerinde..
bir bir kayan portlere bakar
ve sorarsın kendi kendine:
´Ben, kim´im..? ! ´
´Kim´dim, dün..? ! ´
´Yarın kim olacağım..? ! ´

Geçmişine ve geleceğine doğru..
yaptığın her bir yolculuk seferinde..
aldığın her bir yanıt için geçen süre..
adeta milyon yıllarla çarpılmışcasına..
uzatır da uzatır..
bugünün durağında verdiğin molayı..!
Yaşlandığını hissedersin,
olanca gerçekliği ile..!

Şaşırır..
ve başlarsın hesap yapmaya..!
Yaşanılan her bir güne tam 100 yıl hesap edersin..
çıkamazsın işin içinden..!
Şaşırırsın yine,
her biri 1000 yıl ile hesap edilmiş..
onca yaşanmamış günleri görünce..!
Ruhunda şaşkınlığın..
beyninde rakamlarla..
düşünmeye devam edersin:
´Nerede yanlış yaptım..? ! ´ diye..!

Yaşanmış..
mutlu ve umutlu, bir tek an´dır..
aradığın..!
Çok geçmez, bulursun da..!
Hem de bir değil,
onlarcası bir arada..!
Gözlerin parlar..
adeta uçacak gibi olursun, sevincinden..!
Öyle ya..!
Her birisi, 100.000´lerce yıla bedel..
onlarca mutluluk, onlarca sevgi..
ve onlarca umut değil midir,
buldukların..? !
Dahası ve en önemlisi..
Sana ait değil midir,
her biri..? !

´Tamam..! ´ dersin..!
´Hesabı denkledim işte..! ´
Bu kez kalbin huzur doludur..
Yüzünde gülümseme..!
Ama.. bir türlü kapanmak bilmez..
beyninde açtığın defter, her nedense..? !
Bir kez daha düşünür..
anlarsın sebebini..!
Her mutluluğun yanı başında, bir hüzünün..
her umudun gerisinde, bir yanılgının..
ve her sevginin paralelinde, bir ´yalnızlığın..
sayfası olduğunu görürsün..!

Ve.. anlarsın, bir kez daha hayretle:
Aynanın ön yüzünde 40 yaşında görünenin..
sen olmadığını..!
Yapacak bir şey yok..!
Çaresiz..
tekrar dönersin arka yüzüne..
omuzlarında tam 40.000.000 yılın yorgunluğu ile..!

Düşsel bir zaman kavşağındadır..
şimdi adeta yaşamın..!
Biri diğerinden bağımsız, onca yaşanmışlığın..
tek bir noktada kesiştiği..! Ve..
bakış perspektiflerinden yansıyanın..
gerçek mi yoksa hayal mi olduğu..? !
asla anlaşılamayan bir bilim-kurgu inceliğinde..!
Nedenler, niçinler yoktur burada..
zihnini meşgul edecek..!
Doğrular ve yanlışlar olmadığı gibi..!
Tek bir kıstas bocalar sadece, beyin hücrelerinde..
Yaşamış olmak..!
Ya da..
Yaşamamış olmak..!

Çocukluğun belirir ilkin, imgelerinde..!
Tatlı, sıcak.. ve sevecen..!
Ayağında kısa pantolonun,
üstünde yarı beline kadar çamura bulanmış beyaz tişörtünle,
kan ter içinde kalıncaya kadar..
o sokak senin, bu sokak benim..
tel´den araba peşinde koşturup durduğun günler..!
Rahmetli anne-anne´nin,
kendi elleriyle yapıp eline tutuşturduğu..
bir dilim ekmek parçasına sürülmüş, o salçanın lezzeti..!
Ve.. siyah önlüğünle, beyaz yakalığını kuşanıp..
kolunun altına sıkıştırdığın kitaplarınla,
okul yolundaki o mağrur yürüyüşün..!

Düşünürsün...
Gülümsersin..!

Oysa...
Kapalıçarşı´daki oyuncakçının vitrininde duran..
kendinden pilli.. hem de metalden yapılma..
o kocaman, kırmızı-beyaz 1956 Chevrolet´yi
o kadar çok istemişsindir ki..!

Oyun arkadaşların.
her koşuşturmanın yorgunluğunda,
köşedeki pastanede Pepsi-Cola içerken..
sen..
salça tuzunun yıprattığı..
o küçük ince dudaklarını..
üzerinde ´hayrat´ yazan sokak çeşmesine dayamışsındır, çoğu kez..
tâ içerilerden gelen bir yutkunmanın sonrasında..!

Bir okul çantan ise hiç olmamıştır ki,
kitapların ve defterlerin, eksik de olsalar..
yine de koyabilesin içine..
ve sallaya sallaya, o çocukça gururunla..
şöyle bir yürüyebilesin..!

Düşünürsün...
Bu kez, gülümseyemezsin..!

Çılgın bir metronomun..
duraksız tik-tak´larında peşi sıra akıtıp yılları..
gençliğine ulaşırsın..!

Tüm sevdalarını yaşarsın, bir kez daha..
olanca doyumsuzluğuyla..!

İlk kez tuttuğun, ince bir elin..
sıcaklığı yayılır o an,
avuçlarına..!

İlk kez öptüğün, titreyen bir çift dudağın..
ıslaklığını duyumsarsın..
dudaklarında..!

Ve.. ilk kez sarıldığın, çıplak bir tenin..
heyecanı sarmalarcasına kuşatır adeta..
bedenini..!

Yeminler vardır..
karşılıklı, yürek yüreğe verilmiş..!
Ve.. pırıl pırıl umutlar..
her biri, geleceğe kilitli..!

Duygular, böylesine yoğun..
İnançlar, böylesine kutsal..
ve.. amaçlar, böylesine saf ve temizdir işte..!

Düşünürsün...
Gıpta edersin..!

Ancak... Gün gelip..
İlk kez tuttuğun eller, başka avuçlarda kaybolduğunda..
İlk kez öptüğün dudaklar, başka dudaklarda solduğunda..
ve.. ilk kez sarıldığın o ten, başkasının malı olduğunda..!
Ne, yürekten yüreğe verilmiş yeminlerin inancı..
ne de, geleceğe kilitlenmiş umutların amacı..
zerre kadar enterese etmez seni..!

Sadece, düşünürsün...
Ve.. iğrenirsin..!

Gençliğini izleyen yılların peşine takılır..
bir tiyatro sahnesinin tam karşıına gelirsin, bu kez..!
´Kim, Kimdir..? ! ´ adlı oyunun gala gecesidir..!
Ve.. sahnede, dostların vardır..!
Her birinin yüzünde, farklı bir maske..
her birinin ruhunda, farklı bir kostümle..!

Tanımakta güçlük çekersin..
kim, kim´dir acaba..? !
Mesela, şu yüzünde melek maskı taşıyan..
ama şeytan kostümü giymiş olan, kim..? !
Ya da tam tersi..
Yüzünde şeytan maskı olup da,
melek kostümü giyen..? !

Peki, ya şu gemi dekoru içerisindeki..
kaptan şapkası ve apoletleri takmış,
fare kostümü giyene ne demeli..? !
Batmakta olan gemisini kurtarmaya mı çalışıyor, acaba..? !
Yoksa, herkesten önce terk etmeye mi..? !

Hele ki.. şu, at-sineği kostümü giymiş olanlar..!
Rol gereği de olsa..
ne kadar iğrençler, değil mi..? !
Buldukları her bir taze pisliğin üzerine..
bir an önce konabilmek için,
birbirleriyle nasıl da yarış ediyorlar...
Görüyor musun..? !

Böylesine ilginç bir traji-komedi´dir işte, sergilenen..!
Seyredersin, zevk alamazsın..!
Düşünürsün, alkışlamazsın..!
Ve.. perde kapanır kendiliğinden,
koskoca bir hiçliğin kaos´unda..!

Katettiğin süreçte..
vakit geç midir, yoksa erken midir..? !
Bilemezsin..!
Aynı bilinmezliğin yanılsamalarında..
´Ayna..! Ayna..! Söyle bana, en güzel kim..? ! ´
dercesine..
bakar, durursun şimdi öylece..!
Bir, ön yüzüne..!
Dönüp, bir de arka yüzüne..!
Aynen..
efsanevi, eski bir masalın..
şaşkoloz hayal kahramanı dümbelekliğinde..!
Ayna, dile gelir ve cevap verir...
Aldığın yanıt ise..
sorduğun sorudan da gülünçtür, hepten:
´Hadi be, sen de..! Git işine..! ´

Gerçeklik ile sanallık, iç-içe´dir...
Ölçüsüzcesine, hem de..!
Ne, yaşanmışlıkları bir sıraya koyabilirsin..
ütopik bir kronolojide..!
Ne de, sınırlarını çizebilirsin..
en basit ütopyaların,
alabildiğine dar yaşam çerçevelerinde..!

Bir resim yapmışsındır, sanki..!
El emeği..! Göz nûru..! Alın teri..!
Ne bulduysan, katmışsındır içine,
yaşamının rengârenkliğinde..!
Ancaak..
nasıl ve hangi raftan düştüğü belli olmayan,
´hain´ bir şişe dolusu tiner..
silip götürmüştür, güzelim renkleri,
şimdi öyle acayip sırıtan..
yaşam tuvalinde..!
Ve.. sen..!
Bir elinde fırça,
diğer elinde palet..
ve ağzında, gül ağacından yapılma.. oymalı piponla..
öylece kalakalmışsındır, çaresiz..!
Çöl ortasında kutup ayısının gazabına uğramış..
´Bahtsız Bedevî´ şaşkınlığınla..!

An gelir..!
düş gördüğünü sanırsın..
sanki en rezalet kabuslardan bozma..!
Bir an önce uyanmak,
açmak istersin gözlerini..!
Çimdiklersin var gücünle kendini..!
Ama canın öyle bir yanar ki;
anlarsın, gözlerinin zaten açık..
beyninin ise düşte olmadığını..!
Şöyle bir düşünür ve anımsarsın ki;
çok olmuştur evvelce de..
zerre kadar ayıramadığın yaşanmış gerçeklikleri,
kıytırık bir halüsülasyonun..
o birbirinin tıpkısı benzerliğinden..!
Düş müydü..? ! Kabus muydu..? !
Hayal mi..? ! Yoksa gerçek miydi..? !
..diye koşturur durursun,
kuş kadar beyninin kıvrımlarında..
o hücre senin.. buhücre benim..!

Zifiri karanlık bir labirentin içindesindir, sanki..
Dört yönden, dört ayrı çıkışı olan..!
Sezgilerin meşale.. mantık ise kibritindir,
sadece dört tek çöpten ibaret..!
İlk kibriti çakıp yakarsın meşaleni..
ve rastgele bir yön seçip başlarsın ilerlemeye
ıssız koridorlar boyunca..!
Yürür.. yürür.. yürürsün..!

Tam ışığın sönmek üzereyken,
koridorun sonundaki yarı açık bir kapı..
ve içeri sızan cılız bir ışık..
umudun oluverir bir anda..!
Biraz çekingen ve ürkek
ve bir o kadar da merakla attığın ilk adımda,
ıssız ve soluksuz bir caddenin..
herhangi bir köşebaşında bulursun kendini..!
Bakınırsın..!
Ne bir ev vardır çevrede,
ne bir dükkan..
ne de numunelik tek bir insan..!
Ama yine de..
tanıdık gelen bir şeyler olduğunu, sezinlersin..!
Belki de, ıssızlığın kendisidir...
Bilemezsin..!

Sonra, uzaklardan bir yerlerden..
küçük bir çocuğun ağlama sesi eşlik eder..
tanıdık ıssızlığına..!
Akordsuz bir kemanın tellerinde..
nahoş bir bestenin gezintisi misali..!
Dört bir yana bakınır ama..
göremezsin..!
Cadde ıssızdır..
bir o kadarda, uçsuz bucaksız..!
Ufku ararsın ama..
seçemezsin..!
Çünkü, cadde sonsuz.. ve başsız..!

Bir anda beliriverir çocuk..
tam önünde..!
Tam caddenin orta yerinde..!
Elleri yumruk yumruk, gözlerinde..!
Hıçkırıkları hece hece, sözlerinde..!
´Oyuncağım..! ´der..!
´Kırmızılı beyazlı oyuncak arabam..! ´
´Kaybettim.. bulamıyorum onu..! ´
´Ne olur..? ! Bulur musun onu bana..? ! ´
Nahoş bestenin tersten dizilmiş tüm notalarını..
yüreğinde hissedersin, bir anda..!
Ancak, izin vermez ard arda yutkunmalar..
çağlarcasına doyumsuz ağlamalara..!
´Gel..! ´ dersin..! ´Gel benimle..! ´
´Onu, nerede bulacağını çok iyi biliyorum..! ´

Bir kibrit daha çakar,
yakarsın meşaleni..!
Ve.. dönersin karanlık koridorlarına tekrardan..
karmaşık labirentin..!
Önde, çocuk..!
Arkada, kendin..!

Yol, uzadıkça uzar..
Koridorlar, karardıkça kararır..
düşüncelerinde..!
Derken, çocuk:
´Bak..! ´ der.. ´Orada bir ışık var..! Tam ileride..! ´

Yarı aralık bir kapının ardında..
dökülen yapraklar, hazan sarısıdır..!
Fersizdir gün ışığı, hüzün grisidir..!
Kurumuş, yan yatmış..
üç beş ağacın tam ortasındaki küçük havuzda..
iki damla göz yaşı vardır sadece..!
Başında çömelmiş, öylece boş bakan genç sahibine..
sitem edercesine..!

Hava soğuktur..!
Mevsimse hazan..!
Bu kez ise tanıdık gelen, hüzünün ta kendisidir..
üstelik, ıssızlığa ağır basan..!

Usulca yanına ilişip..
elini omuzuna koyarsın, dostça..!
Sormana gerek bile kalmaz,
kelimeler dökülür kendiliğinden:
´Sevdiğimi bekliyorum..! ´ der genç adam..
´Tam dört mevsim geçirdim burada..! ´
´Ama gidiş o gidiş..! Gelmedi bir daha..! ´
´Üstelik, sevgimi de götürdü, giderken..! ´
´Umutlarımı..! Hayallerimi..! Ve.. daha bir çok şeyimi..! ´

Yutkunmalar..
yetmez olmuştur bu kez, yüreğinde..
her biri, bin ayrı tıkanmaya dönüştükçe..!
´Merak etme..! ´ dersin.. ´Gel benimle..! ´
´Onları nerede bulacağını, çok iyi biliyorum..! ´
Yine yakarsın meşaleni..!
Ve.. dönersin karanlık koridorlarına tekrardan..
karmaşık labirentin..!
Önde çocuk..!
Peşinde genç..!
Arkada kendin..!

Her dönemeçte,
yeni bir çıkış beklentisi..
her bir çıkmazda,
yeni bir dönüşe eklenir..!
Adımlarının her biri, birer külçedir adeta..!

Derken, genç seslenir:
´Hey..! ´ der.. ´Orada bir kapı var galiba..! ´
´Ama hiç ışık sızmıyor gibi..! Neresi burası..? ! ´
Yaşlı bir ses yanıt verir, kapının ardından:
´Burası, benim sahip olduğum ve koruyabildiğim tek yer..! ´
´Gelin içeri..! Gelin de, anlatayım size..! ´

Neredeyse sönmeye yüz tutmuş..
erimiş bir mumun cılız alevinde..
yavaş yavaş şekillenir, yaşlı adamın solgun silueti,
Rastgele sağa sola asılmış..
ama çoğu yırtılmış ve parçalanmış..
eski balık ağları ve serpmelerin arasından..!
Bakışları mağrur..
fakat kararsız..!
Sesi gurur dolu..
fakat kısıktır..!

´İşte, aynen böyle bir geceydi..! ´ der..
´Böyle lanet ve karanlık..! ´
´Tek bir yıldız bile yoktu, gökyüzünde..! ´
´Yegane dostum, zavallı Ay Işığı ise..´
´Denize.. Yakamozlara sığınmıştı, adeta..! ´ (*)
´Derken, o korkunç fırtına patladı birden..! ´
´Açık denizde, sandalda tek başımaydım..´
´.. ve Tanrı´ya dua etmekten başka çarem yoktu.´
´Şükür ki, sonunda Tanrı insafa geldi ve..´
´Hem canımı.. hem de sandalımı ve ağlarımı kurtarabildim..! ´
´Ama yaşamım alabora oldu..! ´
´Yıllarımı kaybettim..! ´
´Bir de.. o en çok sevdiğim dostlarımı..´
´Ay ışığını.. yakamozları kurtaramadım.´
´Ne olur, yardım et bana..! ´
´Beni ve onları kurtar, bu lanet olası karanlıktan..! ´

Tüm duyumların felç olmuşcasına sanki,
gördüğünü duyamaz..
duyduğunu hissedemez..
hissettiğini göremezcesine..
bir acayip bocalamanın eşiğindedirler şimdi..!
Son kibriti de çıkarıp çakmadan önce:
´Gel..! ´ dersin.. ´Seni anlıyorum, gel benimle..! ´
´Onları nerede bulacağını, çok iyi biliyorum.´
Ve.. son kez yakarsın meşaleni,
karanlık koridorlarına son kez dönerken..
karmaşık labirentin..!
Önde çocuk..!
Peşinde genç..!
Ardında ihtiyar..!
En arkada kendin..!

Ne..
zaman mefhumu vardır şimdi kafanda..!
Ne de..
herhangi bir mekan..!
Aranılan son kapı, son bir ümittir,
hayallerden düşlere..
düşlerden kabuslara..
oradan da gerçeklere..
uzanan..!

Sezgi meşalesinin titrek ışığında..
geride bırakılan her bir koridor,
dönülen her bir dönemeç..
ve.. umutları,
bir giyotin misali..
tam orta yerinden bölen, her bir çıkmaz..
adeta hiç sonu gelmeyecekmişcesine..
birbiri ardına.. eklenir de eklenir..!

Nihayet, son bir koridorun bitimine açılan..
geniş, büyük bir alan..
varılabilecek son noktadır,
devasa düşünceler labirentinde..!
Ancak..!
Ne bir kapı vardır,
ne de en ufak bir pencere..
görünürde..!

Üstelik,
meşalen de sönmüştür artık..
tek bir kibritin bile kalmamıştır elinde..!
Duyumların ve sezgilerin yetersiz olduğu..
aklın ve mantığın son bulduğu..
en son noktadır, burası..!
Ve.. şimdi,
daha bir ıpıssız..
ha bir karanlıktır,
insafsızcasına..!

Çocuğun hıçkırıklarını, daha bir yüreğinde..
gencin gözyaşlarını, daha bir gözlerinde..
ihtiyarın yorgunluğunu, daha bir bedeninde..
hissedersin..!
Hem de ölçüsüzcesine..!

Donmuş..
buz kesmiştir, adeta yüreğin..!
Tek bir çarğıntı dahi hissedemezsin,
göğüs kafesinde..!
Çaresiz.. durur, beklersin öylece..!
Geçmek bilmez saniyeler,
Çünkü zaman durmuştur..!
Mekanı ise hiç bilemezsin,
boşluktasındır sanki..
Çünkü mekan yoktur..!

Canının, adeta iplik-iplik..
damarlarından çekildiğini hissettiğin bir anda,
kulakları sağır eden..
o müthiş uğultuyu duyarsın, ilkin..!
Ve.. hayretle izlersin, ardından..
altın rengi ışık saçan o devasa cüssesiyle,
yeri yarıp yükselişini..
dev bir piramidin..!

Tam sana doğru bakan dev üçgen yüzeyde..
büyük bir kapı açılır kendiliğinden,
iki yana doğru..!
Ve.. ardından, ses yankılanır..
altın rengi ışığa boyanmış labirentte:
´Gir..! Haydi durma öyle..! İçeri gir..! ´
Kim konuşmaktadır..? !
Ses nereden gelmektedir..? !
Merak bile etmezsin..!
Uslu bir çocuk itaatkârlığında..
emri uygularsın, tüm içtenliğinle..!

İçeride ise gördüğün manzara karşısında,
hayret ve tahammül sınırlarının..
en uç noktasına ulaştığını hissedersin..!
Çevreni kuşatan, devasa boyutlardaki..
dört üçgen yüzey ve kare zemin..
yerden tavana kaplanmış, yekpare birer aynadır,
her biri..!
Nereye.. hangi yöne baksan,
kendini görmektesindir..
tam 720 ayrı açıdan..!
Sağda.. solda..!
Önde.. arkada..!
Yukarıda.. aşağıda..!
Her yerde.. ama her yerde ´sen´ varsındır..!

Ses, tekrar yankılanır, tüm haşmetiyle..
bu kez mitolojik dev yapının içinde:
´Ne görüyorsun..? ! Etrafına bak ve söyle..! ´
´Kendimi..! ´ diye cevaplarsın,
avazın çıktığınca bağırarak:
´Kendimi görüyorum, elbette..! ´
Müthiş bir ses ve görüntü şenliği başlar bir anda..
tüm ayna yüzeylerde..!
Dört bir yandaki ´sen´lerin tümü..
seni onaylamakta ve alkış tutmaktadırlar,
çılgınca bir birliktelikte..!
´Evet..! Kendimi görüyorum..! ´
´Ben de..! ´
´Ben de kendimi görüyorum..! ´
´Ben de..! Ben de..! ´
..............................? ? ! !

Düşüncelerin,
sonsuzluğun sınırlarında..!
Beynin ise..
son saniyesini tüketmeyi bekleyen,
bir saatli bomba misalidir..
patladı, patlayacak..!
Birden, kararır ortalık..!
Tüm sesler susmuş,
göz gözü görmez olmuştur..!
Anlarsın ki..
bomba, son saniyede durmuştur..!

Derin bir nefes alırsın, ilkin..!
Hem de çok derin..!
Adeta kainatı içine sığdırırcasına,
kalp gözeneklerine hapsettiğin..!
Sonra.. gözlerini açar ve hissedersin
altın rengi ışığın..
ayna yüzeylerdeki gizemli dansını..!

Ses, bir kez daha..
ama.. son kez sorar, emredercesine:
´Şimdi ne görüyorsun..? ! Bak ve söyle..! ´

Tam karşındaki ayna yüzeyde..
bedenin durmaktadır,
şu an ki halinle..!
Ve.. olanca içtenliği ile..
mutlu.. rahat ve doğal..!

Sağına bakar..
çocuğu görürsün, bu kez..!
Yanakları al-al.. mutlu ve güleç..
kucağında, kırmızı beyaz oyuncak otomobili ile..!

Solundaki yüzeye yansımaktadır..
genç adamın halinden memnun görüntüsü..!
Yemyeşli bir parkın bir havuzbaşında..
elinde.. pembe, ışıl ışıl, kocaman bir kalp tutmaktadır..!
Umutları vardır, içinde..
hayalleri.. geleceği..!
Mutludur üstelik.. hem de neşeli..!

Arkana döner ve..
yaşlı adamla karşılaşırsın, bu kez..!
Pırıl pırıl yakamozlarla bezenmiş,
berrak bir denizde..
dolunaylı bir gecede..
sandalında tek başına..!
Ama yüreğinde dostlarıyla birliktedir..
ve.. mutludur..! Yalnız değildir..!

Göz pınarlarının doldurduğu
tüm barajların yıkıldığı.. ve
beyninden yüreğine giden
bütün bentlerin yerle bir olduğu..
o özel an´da, yanıtlarsın soran sesi..
tüm içtenliğinle.. ve var gücünle haykırarak:
´Yaşamımı..! ´
´Yaşamımı görüyorum..! ´
´Ben varım.. ve yaşıyorum..! ´
´Ve de var olmaya devam edeceğim..! ´
´And olsun ki..! ´

Bir aynanın üçüncü boyutunda keşfedebilirsin, ancak..
evrensel yaşamın..
ve sonsuza dek var oluşun..
gizemli sırlarını..!

Bilgiler..
kitaplara konu olur..!
Deneyimler ise..
yaşamlara..!

Her son, bir başlangıç..
her başlangıç ise bir sondur,
kendi adına..!

Aynalar, rehberdir sadece..
pusula misali
iki boyutta yön gösteren..!

Asıl olan..
tek olan..
değişmeyen.. ve
mutlak var olan sadece ´O´dur..!

O, üçüncü boyutta duyduğun ses..
O, üçüncü boyutun altın rengi ışığıdır..!
ve.. O´nu ancak..
bir aynanın üçüncü boyutunda keşfedebilirsin..!

Edindiğin tüm değerlerin,
incir çekirdeğince önemsiz..
ve.. bağlandığın tüm halatların,
pamuk ipliğinden farksız olduğu..
bir aynanın üçüncü boyutunda..!
... gönlünde..! ! !

(Şair´in Not´u:... bu destan, insan gibi insan olmanın gereğini beyninin ve yüreğinin derinliklerinde hissedenlere ithaf olunmuştur..! Ve o yüreklerde, o beyinlerde asla bitmeyecek ve devam edecektir..!)

Cem Özdemir




Cem Özdemir

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com