VAY GİDİ İSTANBUL
VAY GİDİ İSTANBUL
Birkaç mısra yazsam sana
Bilmem darılır mısın bana
İnsanoğlu doymaz sana
Yazık, yazık çok yazık onlara.
Vay gidi İstanbul vay...

Nedir sende gördüklerim
Fakat ben ne gördüm ki,
Daha sende neler var.
Yoksa insanlar dünyada
Başı boş mu yaşarlar.
Demek onlar için hayat
Tükenmez maceralar...
Çılgınca eğlenceler...
Kahkahalar....modalar...
Ve daha yazmaya değer,
Neler neleeer.
Moda uğruna,
Canını veren zavallılar,
Vitrinlerin önünde
Kuyruk tutan maymunlar,
Baldır bacak dolaşan kızlar...
Ayollar..! mayollar....!
Ve yine maneviyattan yoksun
Maddeye tapanlar.
Ve yine acınacak durumda,
Bataklarda boğulanlar.
Ve yine düşündürecek durumda,
Aklı bir metre yukarda dolaşanlar.
Ve yine insanı güldüren,
Boya küpüne batan dudaklar.
Ve yine mini eteği beğenmeyip,
Kalçalara çıkaranlar.
Kahvelerde kızlı erkekli,
Poker okey oynayanlar.
Ve siğarasını salonlarda,
Erkeğine yaktıranlar.
Dünyada zevki eğlenceyi,
Hiç bitmeyecek sananlar.
Ve yine bacak göstermek için,
Sandalyeyi kapanlar...
Anneleri ayakta bırakanlar.
Ve yine belli ki boynu bükük,
Evlerde bekleyen...
Anneler, babalar, dedeler, nineler.
Beşiklerde yavrular,
Anne sütünden mahrum kalan çocuklar.
Vah beni zavallı anneler babalar...
Vah beni zavallı yavrular.
Nedir bu yaşadığınız,
Nedir bunca acılar...
Sizleri bu duruma düşüren zihinler,
Hayatı anlayıp ,
Dünyayı tanıyamamışlar.
Bu dünyada eğlence,
Hiç bitmeyecek sanmışlar.
Şan ve şöhret için,
Ne boyalara batmışlar.
Sosyete moda uğruna,
Neler neler yapmamışlar.
İslamiyeti unutarak,
Avrupaya tapmışlar.
Senin sokaklarında,
İnsan etini bedavaya satmışlar.
Haya, namus edebi...
Ne çabuk unutmuşlar.
Senin şehitlerin için...
Ne eser yaptırmışlar.
Ne yazık eser yerine...
Her adım başına bir meyhane...
Adım başına bir kumarhane,
Adım başına bir kahvehane...
Ve yine adım başına...
Eğlence yerleri açmışlar.
Seni süsleyen mavi sulara...
Sanki zehir katmışlar.
Sende yaşayan çok insanlar...
Benliğinden kopmuşlar.
Avrupa ya tapmışlar.
O mübarek Camilerinden...
Ne kadar uzak kalmışlar.
Cehennem bataklıklarına...
Niçin öyle batmışlar.
Vah beni zavallılar vah....!
Ama gelmez ki vahların sonu,
Ateşle barudun bir arada,
Hiç olur mu tatlı oyunu.
Kurdun yanına insan....
Bırakır mı acep kuzuyu.
Bilmez mi insan oğlu,
Bu dünyanın sonunu.
Vay gidi İstanbul vay...
Sana hasret olan insanlar...
Seni görmek için can atanlar...
Can atıp düşerek aç kalanlar.
Ve nice yollardan...
Zengin olanlar.
Ve daha nice nice...
Dolaplar çevirenler.
Üçe alıp ona satanlar.
Köşe .başlarında senin...
Tombala mombala oynatanlar
Bul karayı al parayı diye...
Avaz avaz bağıranlar.
Zavallı düşen kuşları...
Tavuk yolar gibi yolanlar.

Vay gidi İstanbul Vay...!
Senin camilerin başka...
Senin mescitlerin başkadır.
Senin şehitlerin başka...
Senin Gazilerin başkadır.
Senin ağaçların başka...
Senin kuşların başkadır.
Senin çınarların başka...
Senin pınarların başkadır.
Senin güllerin başka...
Senin bülbüllerin başkadır.
Senin görünüşün başka...
Maneviyata bürünüşün başkadır.
Akıllı olan insanlar...
Sana ibretle bakanlardır.
Seni suçlamak ne haddime...
Mesut olanlar sende...
İslamiyeti yaşayanlardır.

31.01.1984 tarihinde İstanbul?da akşama kadar gezerek 8 semtte görmüş olduğum olaylardan etkilenerek kaleme aldım.

Eyup GÜRCÜ
İSTANBUL





















































EYÜP GÜRCÜ

Şiirle Büyüyen Bir Dünya | http://www.siir.sevdaligul.com